içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

BİLİNÇLİ VE ÇEVRECİ TOPLUM OLMAK!

Yaşadığımız şehirlerin haline bakın. Ranta dayalı olarak imar sorunu yıllardır çözülemeyen pek çok şehirlerimiz hala modern kent olamadılar. Kentin merkezinde köyden daha geri kalmış şehirlerimiz var. Bu kentlerimizde çevre felaketi yaşanıyor. Yine ranta dayalı olarak dere yataklarına ev yapmaya devam ediyoruz. Ondan sonra da sel felaketi kaçınılmaz hal geliyor. Her yıl dini bayramlarda tatil beldelerine akın eden tatilciler, bıraktıkları çöp yığınlarıyla çevreye nasıl zarar verdiklerini ibretle izliyoruz. Demek ki hala bilinçli ve çevreci bir toplum olamadık. Bilinçli ve çevreci bir toplum olmak için önce insan olmak lazım. İnsanımızın yaşadığı şehirlere, piknik alanlarına, denizlere, parklara, ormanlara, doğaya bakın ya pislikten geçilmiyor, ya da çevre katliamı yaşanıyor.

 

Bilmiyorum Tokyo 2020 Olimpiyatlarının yapıldığı Japonya'daki kentleri izlediniz mi ya da izliyormusunuz?


O kentlerde insan olmanın onurunu görüyorsunuz.
O nasıl bir çevre düzenlemesidir,
o nasıl bir çevre güzelliğidir, hayran kalmamak elde değil. O kentlerde uygar toplum olmanın, bilinçli ve çevreci toplum olmanın izlerini görüyorsunuz.

 

BİR ANEKTOD
Yıl 1984 dönemin Başbakanı (rahmetli) Turgut Özal, Milli Eğitim Bakanı Vehbi Dinçerler Japon eğitim sistemi üzerinde konuşuyorlar. Ve bunun için Japonya'dan bir heyet istiyorlar, heyet geliyor. Başbakan Turgut Özal soruyor; "siz diyor 1945 yılında savaştan çıktınız, ülkeniz yerle bir oldu ne yaptınız da kısa zamanda teknolojide bu kadar büyüdünüz, dünya devi oldunuz. Bizde eksik olan nedir? Biz ne yapmalıyız?" diye sorar.
"Japon heyeti bize biraz müsaade edin Türkiye'yi gezelim dönüşte tespitlerimizi söyleriz" derler. Aradan bir müddet geçtikten sonra Japon heyeti başbakanlığın kapısını çalar. Başbakan sorar; "ne yaptınız, tespitiniz nedir?"
Japonlar cevap verir; "evet gezdik sizin eksiğiniz, gençlerinizde milli şuur, milli bilinç yok. Maneviyatsız şuursuz bir gençlik yetiştiriyorsunuz sizin eksiğiniz bu" derler.
Başbakan Özal sorar; "peki siz milli şuuru nasıl veriyorsunuz?"
Japonlar başlar anlatmaya; "biz ülkemizde çocuklar okula başlamadan önce 5-6 yaşında çocukları alırız, bu sizin dediğiniz teknolojimizi gezdiririz, gezdirirken de hep bilgi veririz. Hızlı trene bindiririz, uçak fabrikalarını, otomobil fabrikalarını gezdiririz küçük çocuklar bu baş döndürücü teknolojiyi görünce şok yaşarlar. Sonra onları alır, Hiroşima ve Nagazaki'ye götürürüz. Atom bombasının atıldığı şehirler. Onlara atom bombasının yapmış olduğu tahribatı anlatırız. Deriz ki; bakın çocuklar gördüğünüz gibi 40 yıldır burada ot bile bitmiyor, hiçbir canlı yaşamıyor, eğer sizde o gördüğünüz teknolojiyi daha da ileri götürmeseniz, düşman bizi geçer ve atom bombasından daha da etkili bombayı atarak bizi yok eder onun için sizde çok okuyup daha çok çalışarak bu teknolojiyi ileriye götüreceksiniz" diye onlara anlatırız derler.


Bizim heyettekiler cevap verir;
"Ama derler; bize atom bombası atılmadı ki, biz nereyi göstereceğiz?"
Japon heyeti birbirine bakar ve birisi söze girer. "Ekselansları ülkenizi tam gezmedik Batıdan başladık. İlk önce Çanakkale'ye gittik, sizde böyle bir yer varken her metre kareye 6000 merminin düştüğü bütün dünyanın bir olup sizi tarih sahnesinden silmeye çalıştığı böyle bir zaferiniz varken atom bombasını ne yapacaksınız, Çanakkale 10 atom bombasından daha etkili bir yer, gençlerinize burayı gösterin, burayı anlatın" derler.

Ne yazık ki, Japon heyetiyle yapılan o toplantıdan bugüne kadar 37 yıl geçti. Değişen hiçbir şey olmadı. Ne bilinçli ve çevreci bir toplum olabildik, ne de Çanakkale'yi anlayabildik ve anlatabildik. Bugün ise bırakın Çanakkale'yi anlatmayı ve anlamayı unutturmaya çalışıyorlar.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum